20 Ocak 2012 Cuma

Karanlık ve dumanlı...















Büyük, gösterişli, olgun, şaşırtıcı… The Maccabees’in “Given to The Wild”ı benim için yeni yılın ilk büyük ve etkileyici albümü oldu. 2008 tarihli albümleri “Colour it in” ve 2010’da gelen “Wall Of Arms”, İngiltere’nin Brighton şehrinden çıkma bir indie- rock grubu için çok da mucizevi özellikler taşımıyordu. The Maccabees, nefes aldığı coğrafyanın müzikal miraslarını iyi kullanan, enerjisini gençliğinden ve fütursuzluğundan alan, bir sonraki adımını elbette merak ettiren ama henüz kabuğunu yırtmakta yeterince cesur davranamamış bir gruptu benim için sadece. Olağan dışı hiçbir şey yoktu yaptıklarında.

Oysa üçüncü ve yeni albüm “Given to The Wild”, gruptan beklenmedik düzeyde büyük ve cesur bir adım… En küçük ayrıntısıyla bile elmas gibi parlayan, yıllar içinde değeri daha da artacak bir mücevher! Grubun derinleştiği ve vardığı yer. Karanlığın iyice koyulduğu, kafaların dumanlandığı, görüntülerin flulaştığı, varoluşsal kaygıların, gizli aşkların ve hayallerin su yüzüne çıktığı o unutulmaz an… İnsanın vahşi ve dilsiz doğaya, varoluşun gizemli kıvrımlarına temas ettiği yeni bir dünya. Olgunluğun gençlikten çok daha değerli ve ihtişamlı bir şey olduğunu kulağımıza fısıldayan bir orman kadar gizemli ve "yeşil" bakan sevgili.

“Given To The Wild”da yer alan tüm şarkılar, melodiler son derece güçlü, şiirsel ve yoğun. Özellikle “Heave”in de içinde yer aldığı ilk yedi şarkı incelikli bir hikayenin tüm ayrıntılarını son derece güçlü ve iyi kurgulanmış bir biçimde önümüze fırlatıyorlar ve neredeyse nefes aldırmadan su gibi akıp gidiyorlar. Şarkıların alçalıp yükselen ritimleri, durulup hızlanan akışları, karanlık klavyeleri, nefis vokalleri, sürpriz nefeslileri, tutkulu ve muğlak sözleri bu hikayenin dramatik yapısına hatrı sayılır katkılarda bulunuyorlar.

Şüphesiz bu incelikli albüm, her gerçek ve büyük yapım gibi en güçlü ve sarsıcı sözlerini sona saklıyor. Albümün son üç şarkısı unutulmaz bir kapanışa imza atıyor. Bildiğimiz bütün iyi grupları kıskandıracak güçteki "Unkown", yorgun, umutsuz ve zarif “Slowly One” ve Bon Iver’e şık bir selam gönderen “Grew Up Midnight"... Finalinden çok etkilendiğiniz filmlerin, romanların ve son satırıyla sizi allak bullak eden o büyük şiirlerin tadını yeniden anımsayacaksınız bu albümün finalinde.

Given to the Wild’a bir şans verin; emin olun o size fazlasını verecek.





18 Ocak 2012 Çarşamba

Örtüden sıyrılmak...





















Samimi, naif, kırılgan, basit ve çıplak... İşte Perfume Genius'u müziğini ve tavrını özetleyen kelimeler. 2010 tarihli "Learning"den sonra çıkması beklenen ikinci Perfume Genius albümü "Put Your Back N 2 It", 20 Şubat'ta müzik marketlerdeki yerini alıyor ve bugün itibariyle bu albümde yer alan "Hood", unutulmayacak kadar çıplak bir video ile hayatlarımıza sızıyor. Hala Perfume Genius'la tanışmadıysanız "Hood"un video'su son derece dolaysız, direk ve dürüst biçimde size "el" uzatıyor. İnsan başka ne ister ki?