30 yıldır müziği ve dünya meselelerine bakışıyla dünyayı az da olsa değiştirmeyi başarmış bir topluluk U2... Müzikal tavrı, sesi, fikri ve sözüyle çocukluğumuzun, gençliğimizin ve şimdi de olgunluğumuzun yaşayan en büyük efsanesi... Onları İstanbul’da görme umudumuz neredeyse bütünüyle yitip gitmişti ki, İstanbul’un Avrupa 2010 Kültür Başkenti seçilmesi ve atılan cesur adımlar bu hayali gerçek kıldı. Bugüne dek 1001 nedenle gerçekleşemeyen U2 konseri, grubun belki de en gösterişli turnesi 360° ile İstanbul’a da uğradı. İşte bu konserden acı-tatlı, iyi-kötü notlar...
Ø Grubun bol ödüllü, devrimci sahne tasarımı The Clawn (Pençe), sanki tüm kolları birden hareket ederek yürüyecekmiş hissi veren, nefes kesici bir uzay gemisi gibiydi. Merkezi saran LED ekranları, tarifi zor güzellikteki ışık ve ses sistemiyle dev bir müzik üssü gibi çalışan pençe, grubun benzersiz enerjisini 60 bin kişiye yansıtmakla kalmadı, gökyüzünü de büyülü ışıklarla aydınlattı.
Ø Bono’nun konserin ortalarına doğru seyirciye “Türkiye’de neler oluyor? Burada olanlar bütün dünya için çok önemli. Dün Egemen Bağış’la Boğaz Köprüsü’nde yürüdük...” derken yuhalanmaya başlaması konserin tüm atmosferini bir anda buz gibi soğuttu. 30 yıldır yüzlerce ülkede konser veren U2, ilk kez bir stadyum konserinde yuhalanmış oldu. Sözü kesilen Bono, çareyi seyirciden izin isteyerek köprünün anlam ve öneminden bahsetmekte buldu. Başkalarını dinlemek ve anlamak konusundaki tahammülsüzlüğümüz U2 konserinde önemli bir sınav daha verdi.
Ø Sahneye Livaneli’nin çıktığı o en süprizli an, soğuyan havayı birden ısıttı ve coşkuyla karşılandı. Bono’nun şarkısına İrlandalı bir şairin dizeleriyle eşlik eden Livaneli, 60 bin kişiyi bulan seyirci korosuyla “Yiğidim Aslanım”ı söyledi. Şarkının can yakan, dramatik melodisine elini göğsüne koyarak ve koroyu hayranlıkla selamlayarak yanıt verdi Bono. Duygusal yoğunluğu tarifsiz güzellikteki bu anlarda bu iki farklı ses birbirlerine pek yakıştı.
Ø Şüphesiz konserin en etkili anları “Sunday Bloody Sunday”, “One”, “Where The Strees Have No Name”, “I still haven’t found...” ve “With or Without You”nun söylendiği anlardı.
Ø Olimpiyat Stadyumu hem aşırı uzaklığı, hem de aşırı büyüklüğüyle konserin en büyük eksisiydi. Erken saatlerde yola çıkılmasına rağmen stadyuma ulaşmak 3,5-4 saati buldu. Dönüşte servislerin yokluğu ve doğru yönlendirilmemesi, binlerce insanın TEM ve E5 üzerinde saatlerce yürümesine neden oldu. U2’nun standart stadyumlar için tasarlanan özel sahnesi, futbol maçları için bile uygun olmayan bu soğuk ve büyük stadyuma küçük geldi. Herkese yakın mesafe hissi sunması gereken sahne, saha çevresinin büyüklüğü nedeniyle amacını tam yerine getiremedi.
Ø İyi şarkılar ve iyi şiir, tüm kötü yargıları yıkmayı bildi. Bono’ya ve U2’ya duyulan tüm kızgınlıklar son 30 yılın en güçlü şarkılarıyla unutulup gitti. İstanbul, belki de bugüne dek gördüğü en ihtişamlı ve önemli konserle, İran’dan Uzak Doğu’ya, hayata ve dünyaya 360° bakma şansını yakaladı. Peki şehre bir daha U2 gelir mi? Belki, kimbilir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder